1. Haberler
  2. Magazin Haberleri
  3. Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme Türküsünün Hüzünlü Hikayesi

Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme Türküsünün Hüzünlü Hikayesi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme” türküsünün hüzünlü hikayesi, Tokat’ta yaşanan derin bir aşk, ihanet ve pişmanlık öyküsünü anlatır. Abdullah Sami Efendi’nin Pembe Kız’a olan umutsuz aşkı ve eşi Hatıç’ın derin acısı, bu türkünün doğuşuna ilham olur. Sevda, ayrılık ve affetmenin iç içe geçtiği bu dram, Anadolu’nun unutulmaz ezgilerinden biri haline gelmiştir.

Anadolu’nun kadim şehirlerinden Tokat, tarihin derin izlerini taşıyan toprakları ve hüzün dolu hikayeleriyle bilinir. Bunlardan biri, dillere destan olan ve hala gönüllerde yankılanan “Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme” türküsünün hazin öyküsüdür. Bu öykü, aşkın, acının ve bağışlamanın iç içe geçtiği bir dramı gözler önüne serer. Hikaye, hem döneminin sosyal yapısını hem de kişisel duyguların yoğunluğunu derinlemesine işler.

1910’ların Tokat’ında Yaşananlar

Hikayemizin kahramanı Abdullah Sami Efendi, 1910’lu yılların başında Tokat’ta dünyaya gelir. İmaratçıoğulları ailesine mensup olan Abdullah Sami, dönemin yaygın eğitim kurumlarından biri olan medresede sağlam bir dini eğitim alır. Bu eğitim ona hem bilgi hem de derin bir manevi birikim kazandırır. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun çalkantılı yıllarında, savaşın ve ekonomik sıkıntıların gölgesinde yaşamını sürdürebilmek için bir meslek edinmek zorunda kalır.

O dönemlerde, nalbantlık en itibarlı mesleklerden biridir. Atların en önemli ulaşım aracı olduğu bu dönemde, nalbantlar gezgin olarak köy köy, kasaba kasaba dolaşır ve atların nallarını yenileyerek geçimlerini sağlarlardı. Abdullah Sami Efendi de aynı yolu izler. Yaz sezonunda köyleri dolaşarak geçimini sağlar, kışın ise memleketi Tokat’a geri döner.

İlk Görüşte Aşk: Pembe Kız

Bir yaz mevsiminde, nalbantlık işi için Sulusaray’a uğrayan Abdullah Sami Efendi’nin kaderi, burada al yanaklı, kiraz dudaklı genç bir kızla karşılaştığında değişir. Pembe Kız olarak bilinen bu güzel genç kadın, Abdullah Sami’nin kalbinde derin bir aşkın filizlenmesine neden olur. Onu görür görmez aşık olan Abdullah Sami, Pembe Kız’ı ailesinden ister. Fakat Pembe Kız, başka birine, Ali Onbaşı’ya aşıktır. Üstelik o dönemde gezgin nalbantlar ve seyyar iş yapanlar, köylüler tarafından küçümsenir; bu yüzden Pembe Kız’ın ailesi de Abdullah Sami’ye kızlarını vermek istemez.

Pembe Kız, gönlünü kaptırdığı Ali Onbaşı ile evlenir. Bu evlilik, Abdullah Sami’nin aşk acısını derinleştirirken, onu başka bir hayata doğru iter.

İki Ayrı Evlilik ve Kaderin Cilvesi

Pembe Kız, sevdiği adamla evlenmiş olsa da, kader onun için başka planlar yapmıştır. Ali Onbaşı, Çanakkale Savaşı’na katılır ve cephede şehit düşer. Dul kalan Pembe Kız, yıllar sonra Sulusaray’da sessiz bir hayat sürerken, bir yaz günü yeniden Abdullah Sami Efendi ile karşılaşır. Bu karşılaşma, hikayenin bir dönüm noktasıdır. Abdullah Sami, hala Pembe Kız’a duyduğu derin aşkı unutmamıştır. Onu tekrar kazanmak için elinden geleni yapar ve sonunda Pembe Kız’ı ikna ederek onunla evlenir.

Ancak bu evlilik bir sırrı barındırmaktadır. Abdullah Sami, Tokat’ta Hatıç (Hatice) isimli bir kadınla evlidir ve Pembe Kız bu gerçeği bilmiyordur. Aynı şekilde, Tokat’taki eşi Hatıç da Abdullah Sami’nin Sulusaray’da ikinci bir evlilik yaptığından habersizdir. Zamanla bu sır ortaya çıkar ve Hatıç, öğrendiği bu gerçeği kabullenemez.

Hatıç’ın Derin Acısı ve Türkünün Doğuşu

Abdullah Sami’nin ikinci evliliğini öğrenen Hatıç, derin bir hüzne kapılır. Sevdiği adamın kendisini aldattığını öğrenmek, onu adeta yıkıma sürükler. Bu acı, onun iç dünyasında büyük bir yara açar. Günden güne bu yara derinleşir ve Hatıç, kendi içinde bir türkü yakmaya başlar. Namaz kılarken, dualarını unutur ve acısını manilerle dile getirir. Annesi onun bu hali karşısında şaşkınlık yaşar; zira Hatıç, sureler okuduğunu zannetse de aslında acı dolu mısralar dökülmektedir dilinden.

Viran bağda garip bülbül gezer mi?
Felek böyle gara yazı yazar mı?
Yiğit olan sevdiğinden bezer mi?
Varın, bahın gumam benden güzel mi?

Bu ağıtlar zamanla mahallede, ardından tüm şehirde yankılanmaya başlar. Hatıç’ın derin acısıyla söylediği bu türküler, halk arasında hızla yayılır ve bir efsane haline gelir. Tokat’ın sokaklarında, köylerinde herkes bu türküyü dillendirir:

Değmen benim gamlı yaslı gönlüme
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım
Evvel bağban idim dostun bağında
Talan vurdu; ayva, nardan ayrıldım

Bu türkü, bir kadının derin sevda acısını ve yaşadığı ihaneti yansıtan bir destan olarak yüzyıllar boyunca dillerde dolaşacaktır.

İki Ayrılık ve Acı Dolu Son

Hatıç, her ne kadar eşini derin bir aşkla sevmiş olsa da, onun ihanetini asla affedemez. Bu acı, evliliklerini sonlandırır. O dönemde dul bir kadının tek başına yaşaması zor olduğu için, Abdullah Sami Efendi eski eşini zor durumda bırakmamak adına elinden geleni yapar. Tokat’taki evlerini ve yanında bulunan hızarhaneyi Hatıç’a bırakır. Ancak, onu yalnız bırakmak istemeyen Abdullah Sami, hızarhanede çalışan Nuri adındaki dürüst ve ahlaklı bir adamı Hatıç ile evlendirmek için gizlice ikna eder. Amacı, Hatıç’ın zor bir hayat sürmesini engellemektir.

Nuri, Abdullah Sami’ye derin bir saygı duyar ve eski patronunun Hatıç’a olan yardımlarını gizli tutar. Abdullah Sami, Hatıç’ın hayatında zorluklar yaşamaması için elinden gelen her türlü yardımı yapmaya devam eder. Ancak bu yardımların kimse tarafından bilinmesini istemez; Hatıç bile onun bu desteklerinden habersizdir.

Abdullah Sami’nin Son İsteği

Yıllar geçer ve Abdullah Sami Efendi siroz hastalığına yakalanır. Hastalık ilerledikçe, Tokat Devlet Hastanesi’nde tedavi görmeye başlar. Hastalığın son evresine geldiğini anlayan Abdullah Sami, bir gün Nuri’den bir istekte bulunur. “Hatıç bir kerecik gelsin, helalleşelim” der. Ancak, Hatıç bu isteği kabul etmez. Onunla iki cihanda karşılaşmak istemediğini söyler.

Bu yanıt Abdullah Sami’yi derinden sarsar. Yine de son bir istekte bulunur: “Bari, bir çorba pişirsin, parmağı çorbaya değsin, onu içip öyle öleyim.”

Nuri, bu isteği Hatıç’a iletir ve sonunda Hatıç’ı ikna eder. Tokat tepsilerinden biri hazırlanır; çorbası, sarması, etli pilavıyla mükellef bir sofra kurulur. Nuri, tepsiyi tepesinde taşıyarak hastaneye doğru yola çıkar. Yemeklerin kokusu hasta odasına kadar ulaşır. Abdullah Sami, affedildiğini anlar ve son sözlerini söyler: “Keklik kanadını batırdı, çorbam geliyor.”

O an ruhunu teslim eder. Ancak, Hatıç’ın hazırladığı çorbadan bir lokma bile tadamadan hayata veda eder. Yine de affedildiğini bilerek, huzur içinde son nefesini verir.

Bu hüzünlü aşk hikayesi, Tokat’ın sokaklarında yankılanan “Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme” türküsünün doğuşuna ilham kaynağı olmuştur. Aşk, ihanet, pişmanlık ve affetmenin iç içe geçtiği bu öykü, bir kadının derin acısını ve bir erkeğin son pişmanlığını anlatır. Yıllar geçse de, bu türkü Tokat’ta ve Anadolu’nun dört bir yanında söylenmeye devam edecek; hüzün dolu hikayesi ise gönüllerde yaşamaya devam edecektir.

DEĞMEN BENİM GAMLI YASLI GÖNLÜME SÖZLERİ

Değmen benim gamlı yaslı gönlüme
Ben bir selvi boylu yardan
Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy

Evvel bağban idim dostun bağında
Talan vurdu ayva nardan
Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy

Garip kaldım şimdi gurbet ellerde
Ben gönlümü çalan yardan
Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy

Çok ağladım Mecnun gibi çöllerde
Ferhat gibi şîrin yardan
Ayrıldım, ayrıldım, ayrıldım oy

Değmen Benim Gamlı Yaslı Gönlüme Türküsünün Hüzünlü Hikayesi
Yorum Yap

Paylaşılan haberler ve içerikler tamamen yapay zeka teknolojisi ile oluşturulmaktadır. Türkiye ve Tokat gündemindeki haberler yapay zeka ile yeniden yazdırılmıştır.

Herhangi bir hatalı içerik ile karşılaşmanız durumunda aşağıya bıraktığımız mail adresimize düzeltilmesi veya kaldırılması için mail atabilirsiniz.

[email protected]

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir